TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI KAYNAK SİTESİ

Edebiyat'a dair her şey alikaramanhoca.com 'da

Üyelik Girişi
KAHRAMAN KADINLARIMIZ
TÜRK BASINININ TARİHSEL GELİŞİMİ
EDEBİYAT KONU ANLATIM VE SORU ÇÖZÜM VİDEOLARI
TYT-AYT ÖNEMLİ HATIRLATMALAR
SINIFLARA GÖRE DERS NOTLARI
TÜRKÇE (DİL VE ANLAM BİLGİSİ)

OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU'DAKİ İLK ÜRÜNLERİ

OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU’DAKİ İLK ÜRÜNLERİ

(13. ve 14. yüzyıllar)

 

İslamiyet 13.yy ve sonrasında Anadolu sahasını da önemli ölçüde etkiledi. Arap- Fars kültürü ve edebiyatının etkisinde divan edebiyatı denilen edebiyat geleneği ortaya çıktı.

Bir yandan da Destan Dönemi'ne özgü sözlü edebiyat geleneğinin devamı niteliğinde özellikle Anadolu’da kırsal kesimlerde, geniş halk kitlelerini etkileyen halk edebiyatı geleneği varlığını sürdürdü.

13. ve 14. yüzyıllar gerçekte Anadolu’nun karışık olduğu dönemdir. Anadolu Selçuklu Devleti kurulur ve bir ara güçlü bir siyasi bir birlik sağlansa da bu, uzun sürmez. Halk, güvenlik ve gelecek kaygısına düşer, yaşama sevincini ve umudunu kaybeder.  Bu kötü şartlar Anadolu insanını belli ölçüde kaderciliğe; yaşamda bulamadığı mutluluk ve huzuru maneviyatta aramaya iter. Bu gibi sebeplerle Türkçenin Anadolu’daki ilk ürünlerine daha çok tekke-tasavvuf edebiyatı damgasını vurmuş; 12. ve 15.yüzyıllar arasında Anadolu sahasında tasavvuf birdenbire önem kazanmıştır. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Âşık Paşa, Kaygusuz Abdal bu dönemde etkili olan önemli tasavvuf şairleridir.

                13 ve 14.yüzyıllar, aynı zamanda 19.yüzyılın ortalarına kadar etkili olacak divan edebiyatının da temellerinin atıldığı yüzyıldır. Bu yüzyıllarda din dışı konularda da şiirler söylenmiş ve öğretici eserler verilmiştir.

                Hoca Dehhani, Ahmedi, Gülşehri 13 ve 14.yüzyıllar arasında din dışı konularda şiir söyleyen ya da öğretici türlerde eser veren başlıca sanatçılardır.

 

OLAY ANLATIMINA DAYALI METİNLER

                        BATTALNAME: Battal Gazi adıyla halkın hayal gücünde 8.yüzyılda yaşamış Abdullah isimli bir Arap kahramanın kahramanlıkları çevresinde oluşmuştur.

                        Battal Gazi’nin Emeviler döneminde İstanbul’u kuşatan “Abdullah Battal” isimli komutan olduğu söylenir. Türkler, bu kahraman hakkında anlatılan hikayeleri Anadolu gazilerine uygun hale getirmek için “Battal” unvanına “Gazi” unvanını yakıştırarak destan kahramanının unvanı olmuştur. Böylece Battal Gazi, İslam dini uğruna savaşan alp-eren tipiyle harmanlanarak Türkleştirilmiş, önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve Seyyit Battal Gazi destanı Türk anlatı geleneği içindeki yerini almıştır.

Battal Gazi’nin atının adı “Aşkar Devzade” dir.

                     DANİŞMENDNAME: Battal Gazi destanının devamı niteliğindedir. Melik Gazi’nin Bizanslılarla yaptığı savaşlar ve Anadolu’daki fetih hareketleri zamanla destanımsı bir dille halk arasında anlatılmış, Böylece Danişmendname doğmuştur. 12.yy’da doğmuş, 13.yy’da yazıya geçirilmiştir.

                        Anlatılan olayların tarihi gerçekliğe uygun olmasından, kahramanlarının yaşamış Türk beylerinden olmasından, yer adlarının Anadolu coğrafyasında gerçek isimleriyle anılmasından dolayı bu eser uzun yıllar bir tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.

                        SALTUKNAME: 13.yüzyıl alp-erenlerinden olan ve Rumeli’nin Türkleşmesinde büyük rolü bulunan Sarı Saltuk’un efsanevi hayatını anlatan Anadolu Türk destanlarından biridir.

Eserin elde bulunan nüshalarından en ayrıntılısı Topkapı Sarayı Kütüphanesindedir.

Tarihle söylencenin, dinsel olaylarla destansı öykülerin iç içe girdiği bir eser olan Saltukname halk edebiyatı, folklor, dil, tarih, ilahiyat, antropoloji araştırmaları için önemli bir kaynaktır.

 

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

  • Eserin asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan”dır.
  • Destan geleneğinden halk hikâyeciliğine geçişin ilk örneğini oluşturur.
  • Nazım ve nesir iç içedir.
  • 11,12 ve 13. Yüzyıllarda oluşur, 14 ve 15.yüzyıllarda adı bilinmeyen biri tarafından yazıya geçirilir.
  • Anlatımı güçlendirmek için yer yer secilere ve aliterasyonlara başvurulmuştur.
  • 12 hikâyeden oluşan eserin başında, esere adını veren Dede Korkut’un kişiliğinin anlatıldığı bir ön söz bulunmaktadır. (bir ön söz, 12 hikâye) -13. hikâye de bulunmuştur.-
  • Hikâyelerde genel olarak Müslüman Oğuzların kendi iç çekişmeleri; Rum, Ermeni, Gürcü komşularıyla ve doğaüstü güçlerle mücadeleleri anlatılır.
  • Hikâyeler, her hikâyede karşımıza çıkan düğümlenen sorunları bilge kişiliğiyle çözen Dede Korkut ile birbirine bağlanır.
  • Hikâyelerin yapısından ve içeriğinden, aslında bunların İslamiyet’in kabulünden önceki dönemlere ait destan parçaları olduğu ancak İslamiyet’in kabulünden sonra yazıya geçirildikleri için İslam inanışlarıyla yeniden şekillendirildiği anlaşılmaktadır.
  • Hikâyeler Bayındır Han dönemini anlatır.
  • Hikâyeler, henüz tam anlamıyla yerleşik hayata geçilmediğini gösterir.
  • Kadının toplumsal yaşamda en az erkekler kadar söz sahibi olduğu görülmektedir.(Banu Çiçek’in Bamsı Beyrek’le görüşmesi, ok atması, at yarışı yapması gibi olaylar bunu göstermektedir.)
  • Hikayelerde kopuzun sık sık kullanılması, hem müziğe önem verildiğinin hem de ozana kutsallık yakıştırıldığının göstergesidir.
  • Eserin yazma nüshalarından biri Vatikan'da diğeri Almanya Dresten Kral Kitaplığındadır.

                                                     


Yorumlar - Yorum Yaz
İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ