TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI KAYNAK SİTESİ

Edebiyat'a dair her şey alikaramanhoca.com 'da

Üyelik Girişi
KAHRAMAN KADINLARIMIZ
TÜRK BASINININ TARİHSEL GELİŞİMİ
EDEBİYAT KONU ANLATIM VE SORU ÇÖZÜM VİDEOLARI
TYT-AYT ÖNEMLİ HATIRLATMALAR
SINIFLARA GÖRE DERS NOTLARI
TÜRKÇE (DİL VE ANLAM BİLGİSİ)

DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

Beyitlerle kurulan nazım biçimleri:

  Gazel

  • Divan şiirinin en yaygın nazım biçimidir.
  • Beyit sayısı 5-15 arasındadır. Beyit sayısı 15’i geçen gazellere gazelimutavvel denir. Ahmedi ve Nesimi’nin uzun gazelleri vardır.
  • Gazelin ilk beyti kendi arasında kafiyelidir, buna musarra ya da mukaffa beyit denir.
  • Uyak şeması: aa-ba-ca-da… şeklindedir.
  • Konusu aşk, şarap, eğlence, kadın güzelliğidir.
  • İlk beytine matla, son beytine makta denir.
  • Matladan sonra gelen beyte hüsnümatla,
  • Maktadan önce gelen beyte hüsnümakta denir.
  • Şair son iki beyitten birinde mahlasını kullanır. (Şairlerin şiirlerde kullandıkları takma ada mahlas denir.)
  • Gazelin en güzel beytine şah beyit ya da beytül gazel denir.
  • Yekahenk gazel, beyitleri arasında konu bütünlüğü olan gazellerdir.
  • Yekavaz gazel, bütün beyitleri aynı güzellikte olan, beyitleri arasında konu birliği olamayan gazellerdir.
  • Musammat gazel, dize ortalarında iç kafiye bulunan gazellerdir. Kafiyeli yerlerden bölünerek beyit, dörtlüğe dönüşür.

 Musammat gazel örneği:

“Değildim ben sana mail/ sen ettin aklımı zail

Bana ta’neyleyen gafil/ seni gör geç utanmaz mı”

 

Müşterek gazel, iki şairin birlikte yazdıkları gazellerdir.

Müraca’a gazel, dedim-dedi biçiminde yazılan gazellerdir.

Müstezat gazel, her dizesinden sonra aynı aruz kalıbının kısaltılmışı ile yazılmış bir dizenin yer aldığı gazeldir. Kısa dizeye "ziyade" denir.

                      Konusuna Göre Gazeller

Âşıkâne gazel, aşk konusunu işleyen gazellerdir. Aşkın verdiği acı ya da mutluluk anlatılır. Bu gazelin temsilcisi Fuzuli’dir.

Rindâne gazel; içkiyi, içki zevkini, hayata karşı kayıtsızlığıı, yaşamaktan zevk almayı anlatan gazellerdir. Rindane gazelin en başarılı şairi Baki’dir.

Şuhâne gazel, kadını ve aşkı konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellerdir. Nedim, şuhane gazelleriyle tanınır. Bu tür gazellere Nedimane tarz gazel de denir.

Hâkimane (hikemî) gazel, didaktik konuları işler. Ahlaki öğütler veren, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellerdir. Bu tarzda Nâbî ünlüdür, Nâbîyane gazel de denir.

Sofiyâne gazel, din ve tasavvuf konularını işleyen gazellerdir.

GAZEL

Günümüz Diline Aktarısı

Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var

Bende Mecnun’dan daha çok âşıklık yeteneği vardır. Sevgide, sadakat gösteren âşık benim. Mecnun’un ancak adı var.

N’ola kan tökmekde mâhir olsa çeşmüm merdümi 

Nutfe-i Kâbildür ü gamzen kimi üstâdı var

Gözbebeğimin kan dökmekte usta olduğuna şaşılmaz. O kabiliyetli bir tohumdur ve gamzen gibi bir üstadı vardır.

Kıl tefâhur kim senün hem var men tek âşıkun

Leyli’nün Mecnûn’ı Şîrîn’’ün eger Ferhâd’ı var

Eğer Leylâ’nın Mecnun’u Şirin’in Ferhad’ı varsa, senin de benim gibi âşığın olduğu için övünmelisin.

Ehl-i temkînem meni benzetme ey gül bülbüle
Derde yoh sabrı anun her lahza min feryâdı var

Ey gül! Ben temkinli, sabırlı bir insanım, beni bülbüle benzetme. Onun benim gibi derde sabrı yok, her lâhza bin feryadı vardır.

 

 

Eyle bed-hâlem ki ahvâlüm görende şâd olur
Her kimün kim devr cevrinden dil-i nâ-şâdı var

Halim öyle kötü ki, devrin zulmünden dolayı kimin gönlü mahzun olsa, benim halimi görünce neşelenir (kendi haline şükrederek sevinir).

Gezme ey gönlüm kuşu gâfil fezâ-yı ışkda
Kim bu sahrânun güzer-gehlerde çok sayyâdı var

Ey gönlümün kuşu! Aşk gögünde gafil uçarak gezme. Çünkü bu sahranın (aşk sahrası) yollarında çok avcısı vardır.

Ey Fuzûlî ışk men’in kılma nâsihden kabûl
Akl tedbîridür ol sanma ki bir bünyâdı var

Ey Fuzulî! Nasihatçının aşkı engellemesini kabul etme. Onun nasihatı aklın tedbiridir, bir temeli var sanma.

FUZULİ

Fâ’ i lâ tün   / Fâ’ i lâ tün   / Fâ’ i lâ tün / Fâ’ i lün

 —   . — —   /   —   . — — /   —   . — — /   — . — /

 

 Kaside

  • Belli bir amaç için yazılmış şiirlerdir. Özellikle din ve devlet büyüklerini övmek için yazılır.
  • Arap edebiyatında doğmuş, oradan İran edebiyatına oradan da Türk edebiyatına geçmiştir.
  • Beyit sayısı 33-99 arasında değişir. 
  • Gazeldeki gibi aa/ba/ca/da… şeklinde kafiyelenir.
  • İlk beytine matla, son beytine makta, en güzel beytine şah beyit ya da beytü’l kasid, şairin mahlasının geçtiği beyte taç beyit denir. 
  • Beyitlerinde iç kafiye bulunan kasidelere musammat kaside adı verilir.
  • Edebiyatımızda kasideleriyle tanınmış en önemli şair Nef’i’dir.
  • Kasideler, nesib- teşbib bölümünde işlenen temaya ya da kasidede kullanılan rediflere göre adlandırılır.

Kasidenin Bölümleri:

Nesib – Teşbib:  Kasidenin giriş bölümüdür. Genellikle 15-20 beyitten oluşur. Bu bölümde asıl konuyla ilgisi olmayan kış, yaz, aşk, bahar, bayram gibi konulardan söz edilir. Aşkla ilgili duydular anlatılırsa nesib; diğer konular (bahar, tabiat, bayram vb. ) işlenmişse teşbib adını alır. 

Girizgâh: Nesib bölümünden methiyeye geçerken söylenen beyitlerdir. Şair bu bölümde asıl konuya geçeceğini haber verir.  Bir veya iki beyitten oluşur.

Methiye: Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü ve asıl konunun işlendiği bölümdür. 

Tegazzül: Şair bu bölümde aşk ve eğlence duygularını dile getirir, gazel söyler. Nesib ile methiye arasında ya da methiye ile fahriye arasında yer alır. Her kasidede bulunmaz.

Fahriye: Şairin kendisini ve sanatını övdüğü bölümdür. Beyit sayısı değişkendir. Şair kendisini överken şiir yeteneğini de gösterir.

Dua: Kasidenin son bölümüdür. Birkaç beyitten oluşur. Kasidenin sunulduğu kişiye dua edilen bölümdür. Aynı zamanda Allah’a şükredilir, Allah’ın övülen kişiye uzun ömür vermesi dilenir.

KONULARINA GÖRE KASİDELER:

Medhiye bölümüne göre kasideler: 

Tevhit, Allah’ın yüceliğini ve birliğini konu alan kasideler

Münacat, Allah’a yakarışta bulunan kasideler

Naat, Hz. Muhammet ve onun dört halifesini öven kasideler

Mersiye, ölüm konusunu işleyen kasideler

Hicviye, birini yermek için yazılan kasideler

 

Nesib-teşbib bölümünde tasvir edilen konuya göre kasideler:

Bahariye, baharı anlatan kasideler

Şitaiye, kış mevsimini anlatan kasideler

Hazaniye, sonbaharı anlatan kasideler

Temmuziye, yaz mevsimini anlatan kasideler

Sûriye, düğünleri anlatan kasideler

Nevruziye, nevruzu anlatan kasideler

Rahşiye, atların anlatıldığı ve övüldüğü kasideler

Dariye, devlet büyüklerinin yaptırdıkları köşkleri anlatan kasideler 

Cülûsiye, padişahın tahta çıkışını anlatan kasideler

Bayramiye, bayramları anlatan kasideler 

                             

   

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere gözyaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez. )

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek hayırlı bir iştir.)

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su

(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)

Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su

(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini (bir
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

(Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

(Sen o kerâmet denizisin ki mi’râc gecesinde feyzinin
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)

Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde)
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün (yahut âşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı) döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
                                                                     FUZULİ

 

Mesnevi

  • İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. “ikili, ikişer ikişer” anlamına gelir.
  • Her beyti kendi arasında kafiyelidir. Kafiye düzeni aa/bb/cc/dd… biçimindedir.
  • Konu bütünlüğü vardır.
  • Konularına göre, dini-tasavvufi mesneviler, ahlaki ve didaktik mesneviler, sosyal konulu mesneviler, savaş konulu mesneviler, aşk ve macera mesnevileri olarak ayrılır.
  • Günümüz hikâye ve romanının divan edebiyatındaki karşılığıdır.
  • Mesnevilerde olaylar abartılarak anlatılır. Gerçek dışı, masalsı varlıklar da kullanılır. 
  • Başkahramanlar şehzadeler ve padişah kızlarıdır.
  • Olayların geçtiği zaman belli değildir.
  • Mekânlar değişkendir. Genellikle saraylar, şehirler ya da hayali mekânlardır. 
  • Düş görme, resimde görüp âşık olma, mektuplaşma, kılık değiştirme, çocuğu olmayan padişah gibi motifler kullanılmıştır.
  • Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
  • Aynı şairin yazdığı beş mesneviden oluşan eserler bütününe “hamse” denir. İlk hamse sahibi Ali Şir Nevai’dir. Nevizade Atayi, Taşlıcalı Yahya da hamse sahibi şairlerdendir.
  • Anadolu sahası ilk hamse sahibi şair, Hamdullah Hamdi’dir.
  • Edebiyatımızdaki ilk mesnevi Kutadgu Bilig adlı eserdir.


 
Mesnevinin Bölümleri:

Dibâce: Mesnevinin ön sözüdür. Manzum veya mensur olabilir.

Tevhid: Allah'ın birliği ve bütünlüğü anlatılır.

Münacaat: Allah'a yalvarış ve yakarışlarda bulunulur.

Naat: Hz. Muhammed övülür.

Miraciye: Miraç olayı anlatılır.

Medh-i Çehar-yâr-i Güzîn: Genellikle dört halife övülür. Dört halife dışında devrin büyükleri de övülebilir.

Medhiye: Yapıtın sunulacağı kişiye övgüler bulunur.

Sebeb-i Telif: Mesnevinin yazılış nedeni belirtilir.

Âğâz-ı Dâstan: Mesnevinin asıl konusunun bulunduğu bölümdür.

Hatime: Mesnevinin bittiğini belirten bölümdür. 

                                      

Kıt’a

  • Beyit sayısı 2-12 arasındadır.
  • Genellikle iki beyitir.İki beyitten fazla olanlara kıta-i kebire (büyük kıta) denmiştir.
  • Genellikle mahlas kullanılmaz.
  • Kafiye düzeni aa/cb şeklindedir. ab/ab şeklinde olanlar da vardır.
  • Aruzun her kalıbıyla yazılabilir.
  • Mısraların arasında anlam bütünlüğü bulunur.
  • Felsefi, tasavvuf, yergi, övgü, hayat görüşü, hikmet, nükte, bir olayın tarihi gibi konular işlenir. 
  • Kıta nazım biçimiyle muamma, tarih, lügaz ve hicviye yazılır.
                                         
Örnek 

Erzan meta-ı fazl ü hüner ta o denlü kim
Bin marifet zamanede bir aferinedir
Ebna-yı dehr her hünere aferin verir
Ya Rab bu aferin ne tükenmez hazinedir

Nâbî


Müstezat

  • Bir uzun bir kısa dize ile kurulu beyitlerle yazılan nazım biçimidir. Bir gazelin her dizesine bir kısa dize eklenerek oluşturulur.
  • Kısa dizelere ziyade denir.
  • Uzun ve kısa dizeler arasında anlam bütünlüğü vardır, ziyadeler okunmasa da anlam bütünlüğü bozulmamalıdır.
  • Aruzun tek bir kalıbıyla yazılır.

Dörtlüklerle kurulan nazım biçimleri:

 Murabba

  • Kelime anlamı “ dörtlü-dört köşeli” anlamındadır.
  • Dörder dizelik bentlerden oluşur, bent sayısı 3-7 arasındadır. 
  • Uyak düzeni  aaaa/bbba/ccca… şeklindedir.
  • Din, ahlak, öğreticilik, aşk, övgü, yergi, ölüm konuları işlenir.
  • Dili ağırdır.
  • Son dizeleri sadece kafiye ile bağlıysa murabba-ı müzdeviç, son mısraları aynen tekrarlanırsa murabba-ı mütekerrir adını alır.

Rubai

  • İran edebiyatından Türk ve Arap edebiyatlarına geçmiştir.
  • Dört dizelik tek bentten oluşan bir nazım biçimidir.
  • Kendine özgü kalıpları vardır, her bir dizesi farklı bir kalıpla yazılabilir.  24 özel kalıpla yazılır.
  • Az sözle derin anlamlar ifade eder.
  • Hayat felsefesi, dünya görüşü, tasavvuf, aşk, ölüm gibi konular işlenir.
  • Uyak düzeni aaxa biçimindedir.
  • İlk iki dize hazırlık niteliğinde olup, asıl söylenmek istenen son iki dizededir..
  • Genellikle mahlas kullanılmaz.
  • Fars edebiyatında Ömer Hayyam- Mevlana, Divan edebiyatında 17.yüzyılda Haleti, 20.yüzyıl Türk edebiyatında Yahya Kemal ve Arif Nihat Asya’dır.

a a x a rubâî kafiyesi

Esrarını dil zaman zamân söyler imiş 

Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş 

Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâne 

Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş

Hâletî

Tuyuğ

  • Divan şiirine Türklerin kazandırdığı bir nazım biçimidir.
  • Dört dizelik tek bentten oluşur.
  • Konu, mısra sayısı, uyak örgüsü olarak rubaiye benzer. 
  • Rubaiden farkı aruzun 11 heceye denk gelen “fâilâtün/ fâilâtün/ fâilün” kalıbıyla yazılmasıdır. Rubai ise 24 özel kalıpla yazılabilir.
  • Halk edebiyatındaki mani'nin divan edebiyatına yansımış biçimidir.
  • Manilerde olduğu gibi uyakları genellikle cinaslı olur.
  • Genellikle mahlas kullanılmaz.
  • Tuyuğ nazım şeklini ilk kullanan şair Kadı Burhaneddin’dir.

Gözü can esrütmeğe hammâr imiş
Kaşı gönlü yıkmağa mi’mâr imiş
Diledim hâlim ki gözüne diyem
Turfa budur gözleri bîmâr imiş

Nesimi
 
Günümüz Türkçesiyle:
Gözü canı esir etmeğe kılavuz imiş
Kaşı gönlü yıkmaya mimar imiş
Halimi gözüne söylemek istedim
Şaşılacak olan da onun gözleri hasta imiş


Şarkı

  • Türklerin divan şiirine kazandırdığı bir nazım şeklidir. 
  • Bestelenmek için yazılır.
  • Yalın bir dili vardır.
  • Aşk, sevgili, güzellik, ayrılık, içki, eğlence konularını işler.
  • Dörder dizelik bentlerden oluşur, bent sayısı 3-5 arasındadır. 
  • Uyak düzeni  aAaA/bbbA/cccA… şeklindedir.
  • Bazı şarkılarda ilk bendin ikinci ve dördüncü dizesi diğer bentlerin son dizesi olarak tekrarlanır. Buna nakarat denir.
  • Şarkıların miyan/meyan adı verilen bentlerin üçüncü dizesi, anlam bakımından güçlü ve dokunaklı olur.
  • En ünlü şairi 18.yüzyıl şairi Nedim’dir.
  • Naili, Enderunlu Vasıf, Enderunlu Fazıl, Yahya Kemal başarılı şarkılar yazmıştır.

 

Örnek 1
Kalbim yine üzgün seni andım derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
                                          Yahya Kemal Beyatlı
Örnek 2
Sevdiğim cânım yolunda hâk ile yeksân olduğum
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Ey benim aşkında bülbül gibi nâlân olduğum
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Cümle yâran sana uşşâk olduğun bilmez misin
Cümlenin tâkatleri tâk olduğun bilmez misin
Şimdi âlem sana müştâk olduğun bilmez misin
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Gâhi Feyz-âbâda doğru azmedüp eyle safâ
Âsaf-âbâda gelüp gâhî salın ey meh-likâ
Gel hele gör sahn-ı Sa'd-âbâda hiç olmaz behâ
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Kaplatup gül-penbe şâlı ferve-i semmûruna
Ol siyeh zülfü döküp ol sine-i billûruna
Itr-ı şâhiler sürüp ol gerden-i kâfuruna
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Sen açıl gül gibi zâr ile hezâr olsun Nedîm
Bend bend olsun hâm-ı zülfün şikâr olsun Nedîm
Sen salın cânâ yolunda hâksâr olsun Nedîm
Îyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
                                                         Nedîm

Terbi

“Dörtleme” demektir.

Bir gazelin beyitleri üstüne başka bir şair tarafından, aynı ölçü ve uyakta ikişer dize eklenerek oluşturulur.


Bentlerle Kurulan Nazım Şekilleri

Terkib-i Bent 

  • Her birinde 5-10 arası beyit bulanan 5 ile 10 kadar bentten oluşur. Her bendi gazele benzer uyak şeması vardır.
  • Bentlere terkibhane, bentleri birbirine bağlayan beyte vasıta ya da bendiye denir.
  • Kafiye düzeni, aa/xa/xa…..bb  / cc/xc/xc/…dd…
  • Vasıta beyti her bendin sonunda değişir. Şairin mahlası son terkibhanede söylenir.
  • Talihten ve hayattan şikayet, felsefi konular  ve toplumsal yergiler işlenir.
  • En önemli şairleri, Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa’dır.

NOT: Mersiyeler de genellikle terkibi bent nazım şekliyle yazılır.(Baki, Kanuni Mersiyesi)

 

Terci-i Bent 

  • Terkib-i bendden farkı vasıta beytinin her bendin sonunda aynen tekrarlanmasıdır.
  • Genellikle Allah’ın kudreti, evrenin sonsuzluğu, insanın acziyeti, doğanın ve yaşamın karşıtlıklarının konu olarak seçilmesi de terkibi bentten ayırır.
  • En önemli şairleri, Enderunlu Fazıl, Ziya Paşa, Şeyh Galip’tir.

Üç Dizelik Bentler 

Müselles: Her bent üç mısradan oluşur.

 

Beş Dizelik Bentler  

Muhammes: Aynı ölçüde beş dizelik bentlerden oluşur.  Konu sınırlaması bulunmaz.

Tahmis: Bir gazelin beyitlerinin önüne başka bir şair tarafından aynı konu, ölçü ve uyakta üç dize eklenerek oluşur. 

Taştir: Bir gazelin beyitlerinin arasına başka bir şair tarafından aynı konu, ölçü ve uyakta üç dize eklenerek oluşur. 

Tardiye: Muhammesin sadece “mef’ulü/ mefailün/faulün” kalıbıyla yazılır.

 

Altı Dizelik Bentler 

Müseddes: Aynı ölçüde altışar dizelik bentlerden oluşur. 

Tesdis: Bir gazelin beyitlerinin önüne başka bir şair tarafından aynı konu, ölçü ve uyakta dört dize eklenerek oluşur.

Yedi Dizelik Bentler 

Müsebba: Aynı ölçüde yedi dizelik bentlerden oluşur. 

Tesbi: Bir gazelin beyitlerinin önüne başka bir şair tarafından aynı konu, ölçü ve uyakta beş dize eklenerek oluşur.

 

DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ İÇİN TIKLAYINIZ!!!


Yorumlar - Yorum Yaz
İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ