Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi
Sanat eserleri ortaya konurken zaman zaman diğer bilimlerden yararlanır.
Güzel sanatların bir dalı olan edebiyatın diğer bilim dallarıyla ilgisi vardır. Bir sanatçının ortaya koyduğu eser psikoloji, sosyoloji, felsefe ve tarih vb. bilimlerle ilgili olabilir. Sanatçı sosyal bir çevre içerisinde yaşar; eserini ortaya koyarken de bu çevreden etkilenir. Ele aldığı eserde kişisel duygu, düşünce ve izlenimlerini anlattığı gibi toplumun gelenek, görenek, inanç gibi değerlerini de ele alabilir. Bir sanatçının yaşamı da ortaya konan eser kadar önemlidir. Örneğin Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” adlı romanı incelenirken; yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu belirlerken psikolojiden, sanatçının yetiştiği sosyal çevreyi incelerken sosyolojiden; yazarın etkilendiği akımları ve dünya görüşünü belirlerken felsefeden, eserin yazıldığı dönemi incelerken de tarih biliminden yararlanılır.
“Bir kenarda kalıp yaşamak yerine, toplumların içine girmeyi kabul ettiğiniz andan itibaren, onu yaratan kuralların da iyi olduğunu kabul etmek zorundasınız.”
“Vadideki Zambak” adlı eserde geçen yukarıdaki metin bilimsel bir değer taşımaktadır. Yazarın sosyolojinin bilimsel verilerinden yararlandığını göstermektedir. Bunun gibi insanın ruhsal durumunu anlatan bir edebi metin, psikoloji biliminden yararlanabilir.
Edebi bir metin bilgi vermek amacıyla yazılmaz. Edebi bir metinde öncelikli amaç güzelliktir. Bilimsel eserlerin öncelikli amacı ise bilgilendirmektir.
Bir edebi eserin değişik bilim dallarından faydalanması edebi esere bilimsel bir eser niteliği kazandırmaz. Çünkü edebi eserde kişisel yorumlar vardır.
Edebiyatın temel öğesi olan dil, diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır. Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden, yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden, yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar. Yazarı etkileyen toplumsal, siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.
Edebiyat Tarihi ve Önemi
Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire: Şairlerin hayat hikâyelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir. Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız Ziya Paşa, M. Fuat Köprülü, Agâh Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı’dır.
Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi, Edebiyat-Bilim İlişkisi
Edebiyat sanatı insan ve dünya gerçekliğinden oluşmaktadır. Bu nedenle birçok şey gibi bilimle de yakın bir ilişki içinde olduğunu söylenebilir. Edebiyatın insanları etkilemeyi istediği, insanlara inandırıcı gelmek istediği sürece de bilimle yakın bir ilişki kurmaya devam edecektir.
Edebiyat içinde bilimlerin ayrı bir yeri vardır. Bir edebi eser yazılırken çeşitli bilim dallarından faydalanılır. Mesela hikâye ve roman yazılırken bu eserlerdeki kahramanlar kimi zaman sosyolog, kimi zaman doktor, kimi zaman mühendis olabilmektedir. Yazar bu meslekteki kişilerin hayatlarını gerçekçi bir şekilde anlatabilmek için bilimlere başvurmak zorundadır. Daha güzel, daha anlamlı ve daha inandırıcı bir eser için her şey kusursuz olmalıdır. Yazar bu sebeple her alandan faydalanılır. Faydalandığı birçok bilim dalı vardır. Bunların başlıcaları; tarih, psikoloji, sosyoloji ve felsefedir. Ancak bu bilimler kadar olmasa da dolaylı olarak bağlantı kurduğu fizik, kimya, biyoloji gibi dallar da vardır. Edebiyatın bilimden faydalanmasının yanı sıra bilimi de çeşitli bakımlardan etkilediği gerçeğini de unutmamalıyız.
Edebiyat-Tarih İlişkisi
Edebi eserlerin hepsi farklı bir dönemde yazılmıştır. Aynı dönem içinde yazılan birçok eser de vardır tabii ancak tüm tarihe yayılmış bir edebiyat geçmişi vardır. Yazı ile birlikte edebiyat anlayışı doğmuş, tarih ve edebiyat sırt sırta ilerlemiştir. Edebiyatın en önemli ilişkisi tarihledir. Bir metin yeri gelmiş yazıldığı dönemi anlatmış, yeri gelmiş o zaman yaşanmış bir olaydan esinlenmiştir. Bu sebeple tarihten, tarihi anlardan, zaman ve günden aralıksız yararlanılmıştır. Hatta öyledir ki bugün bir eser yazılırken geçmişe değinmesi gerektiği anlarda tarihi kitaplara başvurur. Tarih edebiyatın öz kardeşidir.
Edebiyat ile Coğrafya İlişkisi
Edebi eserlerde mekân çok önemli unsundur. Bir yere bağlı kalmadan bir eser yazmak imkânsızdır. Yer olarak bir evden bir kıtaya kadar geniş bir alan alınabilir. Buraları anlatmak ve özelliklerini yazmak için coğrafya biliminden yardım almak gerekir. Öyle edebi türler vardır ki amaç bir bölgeyi tanıtmaktadır. Gezi yazısı bunlardan biridir ve coğrafya ile bağlantısı çok büyüktür.
Edebiyat ile Sosyoloji İlişkisi
Edebiyatın temel unsuru insandır. İnsanın olmadığı bir eser asla olmayacağı gibi edebi eserler genel olarak insan ilişkileri üzerinden ilerler. Bireylerin birbiri ve toplum ile ilişkisi bir eseri yaratıp, geliştirip bitirir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için edebiyatın sosyoloji alanında bilgiye ihtiyacı vardır. İnsanların ilişkileri sosyolojinin temelidir. Sosyoloji genel olarak toplumu inceler. Toplum ise eserlere yön verir. Bireyin dini, dili, geleneği, ahlakı edebi eserlerde yansıtılır, bu bilgilere de sosyoloji aracılığıyla ulaşır. Sosyoloji ve edebiyat komşu iki ev gibidir. Bir edebiyat eserinin toplumdan bağımsız olması beklenemez. Üzerinden yüzyıllarca geçmiş bir eser bile incelenirken yazıldığı dönemden izleri net bir şekilde görme şansımız yüksektir.
Edebiyat-Psikoloji İlişkisi
Edebi eserleri oluşturan kişi bir insandır. Edebi eserlerde bu yazarların yer yer psikolojik hali yer alır. Akıllı bir yazar ile hayattan bıkmış bir yazarın eserleri arasında olağanüstü anlatım ve psikoloji farkı vardır. Yazarlar kendi düşünceleri ile zenginleştirip bu eserleri sunarlar. Bu eserleri incelerken psikolojiden de yardım almak mecburidir. Yazarın o anki ruh haline psikoloji ile ulaşılır ve ona göre yorum yapılır. Edebiyatımızda bazı eserler komple psikoloji çemberi içinde yazılmıştır. Psikolojik unsurları gerçekçi ve etkili bir şekilde kullanan yazarın eserleri daha inandırıcı ve gerçekçi kabul edilebilmektedir.
Aynı zamanda bir roman yazarı, eserini oluştururken karakterlerinin davranışlarını psikoloji biliminden yararlanarak kurgulamaktadır. İçe kapanık, dış dünya ile iletişim kurmaktan kaçınan bir karakterin davranışları da eserin gerçekçiliği bakımından psikolojik kriterlere uygun olmalıdır. Özellikle psikoloji ağırlıklı romanların yazımında psikoloji bilimiyle yakın bir ilişki kurulur.
Edebiyat-Felsefe İlişkisi
Edebi eserler daha öncede belirttiğimiz gibi bazen bir fikri, bir düşünme biçimini, bazen de bir ideolojiyi okuyucusuna iletmek ister. Eserlerde gizli bilgiler ve anlatılmak istenen şeyler saklanabilmektedir. Bu sebeple felsefe ile edebiyat aynı alanda birleşirler. Felsefe düşünme ve düşünme biçimleri üzerine kurulmuş, yüzlerce ideolojisi olan bir bilim dalıdır. Bu nedenle edebi eserlerde saklanan fikirlere felsefe aracılığı ile ulaşılır.
Edebiyat-Bilim İlişkisi
Eserlerin hızlı biçimde yazılması çoğaltılıp dağıtılması ve bu sayede çok yere ulaşması bilimin yardımı ile olmuştur. Matbaa edebiyat dalının en önemli kelimesinden biridir. Gazetelerin çıkması ve edebiyatın yayılması da bilimin eli ile kolaylaşmıştır. Günümüzde bilim hala edebiyat için yer yer çalışmalar yapar. Bilim ve edebiyat yıllardır iç içedir.
Edebiyat-Halk Bilimi(Folklor) İlişkisi
Toplumu geniş bir biçimde inceleyen, toplumun bilimi olan folklor, edebiyat dalı için gerekli bir bilim dalıdır. Edebi eserler toplum ve toplulukların, toplumların ilişkisini içermektedir. O topluma ait tüm bilgilere folklor ile ulaşılır. Toplumların ilişkisi olmadan yaşam, yaşam olmadan yazılacak bir şey, yazılacak bir şey olmayınca da edebiyat olmaz. Bunların hepsi bir uçağın parçaları gibidir. Biri eksilirse uçak düşer.
Bilim ve dil arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
Dili sadece iletişim kurmamıza yarayan bir sistem olarak basite indirgemek doğru olmayacaktır. İnsanoğlunun bugünkü gelişimini sağlayan en etkili unsur dildir. İnsan herhangi bir düşüncesini dil üzerinden yapar. Dilin olmadığı yerde düşüncenin de gelişmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle yeni düşüncelerin oluşması, düşüncelerin başkalarına dille aktarılması bakımından dil ve bilim arasında çok sıkı bir bağlantı vardır.