Edebiyatın Tarih ve Din ile İlişkisi
Edebiyat öyle bir sanat dalıdır ki içinde birçok bilimin ve sanatın derin izlerini görebilirsiniz. Edebiyatı diğer sanat dallarından ve bilimden ayrı düşünmek adeta edebiyatı yok etmektir. Aslında edebiyat yaşamın adeta biraz özeti gibidir. Bu nedenle çevresindeki her şeyden etkilenmektedir. Bu nedenle edebiyatın tarih ve din ile ilişkisi çok yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Edebiyat-Tarih İlişkisi
Edebiyatın en yoğun olarak ilişki kurduğu bilim dallarının başında tarih gelmektedir. O kadar ki tarih biliminin inceleme yöntemleri baz alınarak edebiyat tarihi bilimi ortaya çıkmıştır. Edebiyat tarihi yüzyıllar boyunca bir milletin ortaya koyduğu tüm edebiyat eserlerinin, yazarların ve edebi akımları derinlemesine incelemektedir. Bu bakımdan edebiyatın tarihten yararlandığını söyleyebiliriz.
Her dönemin yaşam tarzı birbirinden oldukça farklıdır. Edebiyatta zihniyet olarak adlandırdığımız bu kavram bize gösterir ki birbirinden farklı dönemlerde yazılmış edebi eserler birbirinden oldukça farklı özellikler göstermektedir. Çünkü her dönemin yaşam biçimi, hayata bakış açısı farklılıklar gösterir. Örneğin 15. yüzyılda yazılmış bir aşk şiiri ile günümüzde yazılmış bir aşk şiiri farklılıklar barındırır. Çünkü 15. yüzyılda bir şairin aşka bakış açısı, âşık olduğu kişiyle iletişime geçmesi pek de mümkün olmadığından şiirlerinde ancak sevgilisin karşı duyduğu özlem ve aşkın ıstırabı yer alacaktır. Toparlayacak olursak her dönemin yaşam biçimi farklı olduğundan -ki edebiyat dönem yaşamının aynasıdır- edebiyat eserleri de farklı olacaktır. Dolayısıyla biz 15. yüzyılda yazılmış bir eseri incelerken günümüz değerlerine göre değil eserin yazıldığı dönemin şartlarını göz önünde bulundurmalıyız. Peki 15. yüzyılın yaşamı hakkında bize kim bilgi verebilir? Tabii ki tarih bilimi bize bu noktada kaynaklık edecektir.
Eserin yazıldığı dönem hakkında bilgi edinmek için tarihten yararlandığımızı söylemiştik. Ancak bunun tam tersi de mümkündür. Eski dönemler hakkında araştırma yapan bir tarihçi dönemin zihniyeti hakkında bilgi edinmek için o dönemde yazılmış bir edebi eserden yararlanabilir. Örneğin Kurtuluş Savaşı’na yakından tanıklık eden Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek adlı romanı dönemi yansıtması bakımından son derece önemli bir eserdir. Kurtuluş Savaşı hakkında araştırma yapan bir tarihçinin dönemin zihniyetini kavramak adına bu eserden faydalanması ona çok büyük bir katkı sağlayacaktır.
Edebiyat-Din İlişkisi
İnsanlar edebiyat sanatının inceliklerinden faydalanarak her türlü düşünce, duygu ve hayallerini ilgi çekici bir şekilde başkalarına aktarmayı amaçlamıştır. Bu bakımdan ele alacak olursak edebiyatın bir dönemin aynası yorumunu yapmamız da mümkün olabilir. Çünkü her edebi eser yazıldığı dönemi net bir şekilde yansıtır. Din de binlerce yıldır insanları etkisi altına alan, onların yaşamlarını etkileyen ve gerek ahlaki gerekse toplumsal düzenin kurallarını belirleyen çok önemli bir olgudur. Bir toplumu bu kadar derinden etkileyen bir olguya karşı edebiyatın kayıtsız kalması mümkün olmayacaktır çünkü edebiyatın toplum yaşamını adeta bir ayna gibi yansıttığını söylemiştik. Dinlerin toplum üzerindeki etkileri aynı ölçüde edebi eserlere de yansımaktadır.
Türk edebiyatını ele aldığımızda her dönemde dinin çok büyük bir etkisinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mesela İslamiyet öncesine baktığımız zaman edebiyat-din ilişkisinin çok güçlü olduğunu görebiliyoruz. Öncelikle o dönemde şairlerin büyük bir kısmının şamanlardan yani din adamlarından oluştuğunu görüyoruz. Şamanlar dini törenlerde toplanan halka çeşitli konulardan şiirler okurlardı. O dönemde dinin edebiyat üzerindeki etkisine “Uygur Metinleri” üzerinden de örnek verebiliriz. Bildiğiniz gibi Uygur Metinleri çok büyük bir oranda dini kitaplardan oluşuyordu.
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı içinde dinin çok önemli bir unsur olduğunu gördük. İslamiyet ile birlikte edebiyat-din ilişkisi yoğunluk kazanmış ve hatta edebiyat yeni bir boyut kazanmıştır. Edebiyatın en önemli konularından biri din olmuştur. Özellikle Divan edebiyatı ve Tasavvuf edebiyatının temelinde dini olgular yatmaktadır. Bu edebiyatları İslamiyet ve onun felsefesinden ayrı değerlendirmemiz mümkün değildir. Sanatçılar gerek dini konular hakkında bilgi vermek gerekse Allah’a ve Hz. Muhammet’e olan sevgilerini dile getirmek için edebiyatı bir araç olarak kullanmışlardır. Örneğin Fuzuli, Su Kasidesi adlı eserinde Peygamber’imizi övmüş ve ona olan sevgisini çok güzel bir şekilde dile getirmiştir. Yine aynı şekilde Süleyman Çelebi, Mevlit (Vesîletü’n-Necât) adlı mesnevisinde Hz. Muhammet’i doğum gününde anmış ona olan sevgisini dile getirmiştir. Bu eser yüzyıllardır bir gelenek olarak okunmaya devam etmektedir.
Edebiyat-din ilişkisini sadece edebi eserlerde işlenen konular olarak değerlendirmemeliyiz. Konu olarak eserlerde işlenen din aynı zamanda edebiyata yön vermiş, birçok yeni tür yaratmıştır. Mesela Hz. Peygamber’imizin hayatını anlatan “Siyer” kitapları, dini konuları içeren “ilahi” şiir türü ve mevlit bu türler içinde aklımıza hemen gelenlerdir.