TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI KAYNAK SİTESİ

Edebiyat'a dair her şey alikaramanhoca.com 'da

Üyelik Girişi
KAHRAMAN KADINLARIMIZ
TÜRK BASINININ TARİHSEL GELİŞİMİ
EDEBİYAT KONU ANLATIM VE SORU ÇÖZÜM VİDEOLARI
TYT-AYT ÖNEMLİ HATIRLATMALAR
SINIFLARA GÖRE DERS NOTLARI
TÜRKÇE (DİL VE ANLAM BİLGİSİ)

HİKAYE(ÖYKÜ)

Hikâye (Öykü)

Yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayların bir yazar tarafından okuyucuda heyecan, zevk uyandıracak şekilde kısaca anlatıldığı edebi metinlere hikâye ya da öykü denilmektedir.

Öyküler olay çevresinde oluşan edebi metinlerden biridir. Hikâyeler sade bir olay örgüsüne dayanmakla beraber genellikle birkaç mekanda az sayıda kişiye yer verir ve buna karşılık özlü bir anlatım barındırır. Kısa olayları ele almasıyla birlikte öykülerin genellikle birkaç sayfadan oluştuğu söylenebilir.

Hikâyeler uzun bir süre romanın bir parçası olarak kabul gördü ve değerlendirildi. Özellikle Tanzimat Döneminin ilk yıllarına kadar herhangi bir olayı anlatan tüm eserlere hikâye adı verildi. Ancak roman kavramı da bizde kullanılmaya başlanınca hikâye farklı bir tür olarak adlandırılmaya başlandı.  Her ne kadar hikâye özellikleri romanla benzer özellikler gösterse de günümüzde hikâyelere farklı bir edebi tür gözüyle bakılmaktadır.

Dünya edebiyatında ilk hikâye örneği olarak kabul edilen eser 16. yüzyılda İtalyan yazar Giovanni Boccaccio’nun yazdığı Decameron adlı hikâyedir. Türk edebiyatı her ne kadar bu türe yabancı olmasa da batılı anlamda hikâye türüyle ilk kez Tanzimat Döneminde tanışmıştır. Ondan önce ise hikâyeye benzeyen; mesnevi, halk hikâyesi gibi türler bizim bu konudaki ihtiyaçlarımızı karşılıyordu. Edebiyatımızda ilk hikâye kitabı yine bu dönemde Ahmet Mithat Efendi’nin yazmış olduğu Letaif-i Rivayat adlı eser kabul edilmektedir. Ancak daha sonraki dönemlerde yani Servet-i Fünun, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Edebiyatlarında bu türün çok daha başarılı örnekleri verilmiştir.

Hikâyenin Yapı Unsurları

Olay çevresinde oluşan metinlerden olan hikâyenin de yapı unsurları kişi, olay, zaman ve mekandan oluşmaktadır.

Olay: Hikâyelerde çoğu zaman sadece tek bir olay ele alınmaktadır. Hikâyelerde karakterlerin hayatlarından kopuk bir şekilde sadece belli bir kısım, yani sadece bir olay ele alınır. Olayların öncesi ve sonrası hakkında okuyucunun hayal gücü devreye girmektedir.

Kişi: Hikâyelerde kişi sayısı da oldukça azdır. Sadece tek bir olay anlatıldığından, anlatılan olayın da kısa süre içinde bitirilmesi nedeniyle kişi sayısı da sınırlı tutulmaktadır.

Zaman: Hikâyelerde zaman kavramına pek yer verilmez. Zaman bazı hikâyelerde belirtilirken anlatılan olay kısa bir zaman içinde sonuçlandırılmaktadır.

Mekân: Zaman unsurunda olduğu gibi mekânların anlatımına ve tasvirlerine de pek yer verilmez.

Hikâye Türleri

Hikâye, hikâye yaşanmış ya da yaşanabilme ihtimali olan olayların ya da durumların başkalarına aktarılmasıdır. Bu olaylar okuyucuya aktarılırken dünya çapında birbirinden farklı iki hikâye yöntemi kabul görmektedir. Bu hikâye türleri olay ve durum olarak adlandırılabildikleri gibi temsilcilerinden aldıkları isimlerle yani Maupassant tarzı ve Çehov tarzı olarak da isimlendirilmektedir.

1. Olay hikâyesi: Olay hikâyeleri ya da Maupassant tarzı hikâyeler adeta bir romanın küçük halidir şeklinde tanımlanabilmektedir. Bu hikâyelerin merkezinde bir olay vardır ve olay; serim, düğüm, çözüm bölümlerine mantıksal bir uyumlulukla sonuçlanmaktadır Hikâyenin sonunda olaylar bir sonuca ulaştığından, olay ve kişiler hakkında yeterli bilgiler verildiğinden okuyucunun hayal gücüne ihtiyaç duyulmaz. Olay hikâyeleri bittiğinde okuyucu tarafından merak edilecek bir şey de kalmamış olur. Bu hikâyelerde kişiler ve çevrenin incelenmesine, tasvirine de ayrıca yer verilir. Olay hikâyelerinin geliştiricisi ve dünya çapındaki temsilcisi Fransız yazar Guy de Maupassant’dır. Türk edebiyatında ise olay hikâyesi denildiğinde akla gelen ilk isim Ömer Seyfettin‘dir.

2. Durum Hikâyesi: Olayın ikinci planda tutulduğu durum ya da Çehov tarzı hikâyeler bu yönüyle romandan da ayrılmış olurlar. Olaydan çok yaşamın belli bir kesitinin ele alınıp ruhsal çözümlemelere yer verilir. Hikâyenin bitmesiyle aslında her şey bitmez, okuyucunun hayal gücünde farklı bir şekilde devam eder hikâye. Kişiler ve çevre hakkında bize bilgiler verilmekten çok sezdirilir. Durum hikâyeciliğini geliştiren ve dünya çapında bu tarz hikâyeleriyle tanınan yazar ise Rus Anton Çehov’dur. Türk edebiyatında durum hikâyelerinin temsilcileri ise Sait Faik Abasıyanık ile Memduh Şevket Esendal‘dır.

Hikâyenin Özellikleri

1.hikâye yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayları anlatır.

2. Romanlara göre olaylar çok daha kısa anlatılır.

3.hikâyelerin olay ve durum olmak üzere iki ayrı türü vardır.

4. İlk hikâye örneği Boccaccio’nun  Decameron adlı eseridir.

5. Türk edebiyatındaki ilk hikâye kitabı ise Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’idir.

6.hikâyeler dört yapı unsurundan oluşmaktadır: olay, kişi, zaman ve mekân.

7. Romana göre kişi sayısı daha azdır.

8.hikâyede plan şu şekildedir: serim, düğüm ve çözüm.

Hikâyenin Bölümleri

Çoğu hikâye serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşmaktadır. Ancak bazı hikâyelerde (Durum hikâyelerinde) bu bölümlerin bulunma zorunluluğu olmamaktadır. Serim düğümünde olaylar başlatılır ve kişi, zaman, mekan hakkında kısa bilgiler verilir. Olayların, merakın ve heyecanın doruğa ulaştığı nokta ise düğüm bölümünde yer almaktadır. Olayların sonuçlandığı, okuyucunun kafasındaki merak duygusunun giderildiği yer ise çözüm bölümüdür.

Hikâyede Kullanılan Anlatım Biçimleri

Hikâyelerde birçok anlatım biçimi kullanılmakla birlikte en çok kullanılan anlatım biçimleri “Öyküleyici anlatım” ve “Betimleyici anlatım”dır. Bu anlatım türleri hakkında bilgi almak için aşağıda yer alan başlıklara tıklayabilirsiniz.

ANLATIM TÜRLERİ (ANLATIM BİÇİMLERİ)

*Bir düşünceyi, duyguyu ya da olayı sözle veya yazıyla ifade etmeye “anlatım” denir.

*Her anlatım, farklı bir amaca yönelik olarak gerçekleşir.

*Yazının amacına göre farklı anlatım yöntemleri ortaya çıkmıştır.

*Yazarın iletmek istediği mesaja ve yazı türlerine göre çeşitli anlatım biçimleri gelişmiştir.

*Anlatımı gerçekleştirirken başvurduğumuz bu yöntemlere "anlatım biçimleri, anlatım türleri" diyoruz.

*Anlatım biçimler, iletilecek mesajın en etkili biçimde aktarılmasını sağlar.

*Sözlü ve yazılı anlatımda başvurulan başlıca anlatım biçimleri (türleri) şunlardır:

 

1- ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM: (HİKÂYE ETME)

*Gerçek veya tasarlanmış bir olayın (yaşanmış ya da yaşanması muhtemel bir olayın) belli bir noktadan alınıp geliştirildiği ve sonuca ulaştırıldığı anlatım biçimidir.

*Burada “olay” belirleyici unsurdur.

*Anlatımda olay örgüsü bulunur ve olay örgüsü ana olayı destekler niteliktedir.

*“Kişi, mekân ve zaman”, olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan diğer unsurlardır.

*Günlük hayatta bir şeyler anlatırken bu anlatım biçimini kullanırız.

*Anlatımda olayın ilgi ve merak uyandıracak yönleri belirleyici olur.

*Olay akışı vardır. Olaylar birbiri üzerine gelişir.

*Öyküleyici anlatımda her şey hareket hâlinde verilir; varlıklar, durumlar yaşamın akışı içinde gösterilir, bir durumdan başka bir duruma geçiş vardır.

*Olayların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket öğesiyle sağlanır.

*Olaylar, belli bir zamana ve sıralamaya göre aktarılır

*Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır.

*Öyküleyici anlatım, genellikle hikâye, roman, masal, destan ve tiyatro; daha az olarak da gezi yazısı, hatıra, mektup ve günlük türlerinde kullanılır.

*Öğretici metinlerden çok sanatsal metinlerde kullanılır.

*Düşünce yazılarında pek kullanılmaz.

*Bu anlatım türünde yazılmış bir paragraf okuduğumuzda olay bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçer.

*Öyküleyici anlatımda amaç okuyucuyu olayın içinde yaşatabilmektir.

* “Olay hikâyesi” metinleri, bütünüyle bir olayın anlatımı üzerine kurulur.

*Olaylar birinci şahsın ağzından ya da üçüncü şahsın ağzından anlatılabilir.

 

Örnek:

“Deniz tarafından bir ihtiyar; balıkçı kahvesine doğru usul usul ilerledi. Kapıyı aralayarak içeriye girdi. Sağda solda uyuyanlar vardı. Gür bir sesle herkesi selamladı. Kendinden emin adımlarla ilerledi, cam kenarındaki bir masaya oturdu. Garsondan bir çay istedi. Çayını içti, parasını ödedi ve dışarı çıktı. Denize doğru, içli bir şarkı söyleyerek yavaş yavaş yürümeye başladı.”

Örnek:

“Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: "Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır." demiş.”

 

Öyküleyici Anlatımın Unsurları:

Kişi – Olay – Mekan (Yer)- Zaman - Anlatıcı

ANLATICI:

*Öyküleyici anlatımla oluşturulmuş metinlerde anlatıcı yazar değildir.

*Yazar metni oluşturur fakat hikâyenin anlatılması işini başkasına yükler.

*Hikâyeyi anlatan kişiye anlatıcı denir.

*Anlatıcı; öyküleyici anlatımın yer aldığı sanat metinlerinde (öykü ve romanda) kurmaca bir kişi; öyküleyici anlatımın yer aldığı öğretici metinlerde (anı, otobiyografi, biyografi, günlük) ise gerçek bir kişidir.

*Anlatıcının olaydaki durumu ve konumu, metnin etkileme gücünü arttıran etkenlerdir.

*Anlatıcının durumu ve konumuna göre iki tip anlatım vardır:

A-BİRİNCİ KİŞİLİ ANLATIM:

*Anlatıcı, anlatılan olayın bizzat kahramanlarından biridir.

*Anlatıcı olayları kendisi yaşamış, görmüş gibi anlatır.

*Yazının olay örgüsünde anlatıcı bizzat bulunur.

*Fiiller çoğunlukla birinci tekil kişiye (ben) göre çekimlenir.

*“Gördüm, yaptık, başlıyoruz” gibi anlatıcının da içinde bulunduğu kiplerle çekimlenen filler kullanılır.

 

Örnek:

“Kapıdan çıkarken soluk yüzlü, sert bakışlı, iri yarı bir adam karşımda dikildi ve gözleri benden hesap sorar gibiydi. Aldırmadan yoluma devam etmeye çalıştım. Çirkin suratını aklıma kazıdım ve onun bakışlarındaki derin anlamı çözme gayretiyle saatlerce yürüdüm.”

B-ÜÇÜNCÜ KİŞİLİ ANLATIM:

*Anlatıcı, olayların gözlemcisidir.

*Anlatıcı, olayları üçüncü kişinin başından geçmiş gibi anlatır.

*Anlatılan olay örgüsünde anlatıcı bulunmaz.

*Anlatıcı, olayları, kahramandan “o” diye söz ederek anlatır.

*Fiiller çoğunlukla üçüncü tekil kişiye göre çekimlenir.

*“Gördü, yaptı, başladılar” gibi anlatıcının içinde bulunmadığı kiplerle çekimlenen filler kullanılır.

Örnek:

“Kapıdan çıkarken soluk yüzlü, sert bakışlı, iri yarı bir adam karşısına dikildi ve gözleri ondan hesap sorar gibiydi. Aldırmadan yoluna devam etmeye çalıştı. Çirkin suratını aklına kazıdı ve onun bakışlarındaki derin anlamı çözme gayretiyle saatlerce yürüdü.”

ANLATICI BAKIŞ AÇILARI:

*Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır.

*Anlatıcı, 3 farklı konumdan birinde yer alır.

*Bir başka ifadeyle birinci ve üçüncü kişili anlatımlar, üç temel bakış açısına sahiptir:

1. Hâkim (İlahi) Bakış Açısı:

*Anlatıcı olayın merkezinde yer alan biri değildir fakat olayla ilgili her şeye hakimdir.

*Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır.

*Anlatıcı, anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır.

*Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni de anlatır.

*Kahramanlardan daha çok şey bilir.

*Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir; açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir.

*Ne kadar kişi varsa her birinin açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır.

*Üçüncü tekil kişi ağzından anlatım vardır.

 

2. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı:

*Metnin anlatıcısı, olayın merkezinde yer alan bir kahramandır.

*Bu yöntemde olayı anlatan "ben" vardır.

*Olayları anlatan kişinin bilgisi, kahramanlardan birinin bilgisiyle sınırlıdır.

*Anlatılan olayları kendi gözlemleri ve bilgisi kadar aktarabilir.

*Anlatıcı kendisiyle ilgili olayları anlatırken 1. tekil kişiyi (yürüyordum, kalktım…), diğer kişilerle ilgili olayları anlatıyorken de 3. tekil kişiyi (gördü, baktı…) kullanır.

*Olaylar, anlatıcının başından geçtiği ya da gözüyle gördüğü biçimiyle anlatıldığından, inandırıcılığı yüksektir.

*Okuyucuda gerçeklik duygusu oluşturur.

3. Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı:

*Metnin anlatıcısı, olayın merkezinde yer almayan biridir.

*Bir kamera tarafsızlığıyla olup biteni ifade eder.

*Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir tarzda aktarılır.

*Anlatıcı, kahramanlardan daha az şey bilir.

*Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir.

*Kişilerin duygu ve düşünceleri, eylemlerinden çıkartılır.

*Kişiler ve iç dünyaları hakkında, kendi söyledikleri ve davranışları izlenerek bir fikir sahibi olunabilir.

*Anlatım, üçüncü tekil kişi ağzından yapılır.

2- BETİMLEYİCİ ANLATIM: (TASVİR ETME)

*Varlıkların belirgin özelliklerini tanıtıp onların göz önünde canlandırılmasını sağlamak için betimlemelerin yapıldığı anlatım biçimidir.

*Betimleme, varlıkların kendilerine özgü niteliklerini sözcüklerle anlatma işidir.

*Sözcüklerle resim çizmedir.

*Betimleyici anlatımda yazar, gördüklerini, okuyucunun gözünde canlanacak biçimde anlatır.

*Yazar, varlıkların niteliklerini ve bu varlıkların duyularımız üzerindeki izlenimlerini belirtir.

*Bu anlatımda, anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.

*Bu amacın iyi bir şekilde gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.

*Gözlem sırasında ayırt edici özelliklere dikkat edilir.

*Betimlemede asıl olan görselliktir.

*Bu nedenle gözle algılanan renk ve biçim ayrıntılarına önem verilir.

*Bu anlatımda yazar, dış dünya ile varlıklarla ilgili izlenimlerini okurlara aktarmak ister.

*Bunun için de bilinçli, titiz bir gözlem yoluyla ayrıntı seçer.

*Seçtiği ayrıntıları imge (hayal) oluşturacak biçimde düzenler.

*Genelden özele doğru betimleme:

Ör: Bir kentin genel görünümü anlatıldıktan sonra özellik taşıyan bir yapısı (hastane, kışla, park, cami…) ele alınır.

*Özelden genele doğru betimleme:

Ör: Bir hayvanın ilgiyi üstüne çeken gözlerinden başlayarak tüm gövdesi tanıtılır.

*Betimleme işlenen konuya göre isimlendirilir.

Ör: İnsan betimlemesi, hayvan betimlemesi, eşya betimlemesi, manzara betimlemesi, olay betimlemesi

*Bu anlatım türü daha çok; roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi türlerde kullanılır.

Örnek:

“Gökyüzünün açık güneşli olduğu bir ilkbahar günüydü. Öğleden sonra saat tam beşe çeyrek kala, arabamla Guercina’nın Pazar yerine geldim. Alan insan kaynıyordu. Birden çanlar çalmaya, sirenler ötmeye başladı. İlk kez gökten düşen bir bombayı, sonra bunun ardından on sekiz tane kadar olduğunu sayabildiğim savaş uçaklarını gördüm. Bombaların patlaması anlatılamaz bir panik yaşattı. Ben beş milis askeriyle birlikte küçük bir tahta köprünün altına saklandım. Oldukça iyi gizlendiğimiz yerden meydanda olup bitenleri, kadınların, erkeklerin, çocukların ve hatta hayvanların nasıl bir şaşkınlık ve korku içinde kaçıştıklarını dehşetle görebiliyorduk…”

a-İzlenimsel Betimleme:

*İzlenimleri aktarmak amacıyla yazılır.

*Duyguların, öznelliğin ağır bastığı betimleme türüdür.

*Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.

*Ayrıntılar öznel olarak verilir.

*Sanatsal bir amaç gözetilir.

*Edebi yazılardaki betimlemeler genellikle izlenimsel betimleme örneğidir.

*Çünkü yazar gördüklerini duygularına bağlı olarak anlatır; anlatıma duygularını da katar.

Örnek:

"Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, gözlerinden birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasından bana bakıyor. Oturduğu yerdeki çimenlerin sarı, yeşil parıltısı gözlerimi kamaştırdı. Gerideki bahçe duvarını gözden saklayan mor leylaklardan etrafa, hafif, serin bir koku yayılıyordu."

 

b-Açıklayıcı Betimleme:

*Yazarın, anlatıma duygularını katmadan, gözlemlerini nesnel biçimde anlattığı betimleme türüdür.

*Bilgi vermek amacıyla yazılır.

*Ayrıntılar nesnel olarak verilir.

*Yazar, gözlemlerini anlatırken kendinden bir şeyler katmamaya özen gösterir.

*Anlatıma kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.

Örnek:

"Bu küçük yerleşim merkezindeki tüm caddeler, merkezinde hükümet konağının bulunduğu meydana çıkıyordu. Hükümet konağı en azından yüz yıllık bir taş yapı idi. Onun tam karşısında, hükümet konağına göre çok yeni sayılabilecek belediye binası yer alıyordu. Belediye binası ile Şehir Parkı birbirine bitişikti. Parkın içinde, yaz-kış yeşilliğini koruyan elliye yakın büyük çam ağacı vardı. İlçedeki iki bankanın reklam amaçlı koyduğu banklar bu ağaçların altında duruyordu..."

PORTRE:

*Bir kimseyi farklı özellikleriyle tanıtmak için yazılan edebi yazılara "portre" denir.

*Eserin kişisi, dış görünüşü ve karakter özellikleriyle okuyucuya tanıtılır.

*Portrede insanla ile ilgili betimlemeler yapılır.

*Gözlem esastır.

*Roman, hikâye, biyografi, otobiyografi, anı, gezi yazısı gibi türlerde yer alabilir.

*Genelde, eser kahramanının okuyucunun hayalinde canlanması amaçlanır.

*Bağımsız bir edebi tür olarak yazılmış portreler de vardır.

*Portre, “fiziksel (tensel) portre” ve “ruhsal (tinsel) portre” olarak ikiye ayrılır.

*Edebi eserlerde genellikle "fiziki portre" ile "ruhî portre" iç içe bulunur.

PORTRE BETİMLEMELERİ:

Fiziksel Portre:

*Kişilerin dış görünüşünü anlatan betimleme yazılarına "fiziksel portre" denir.

*Fiziksel portrede kişinin, görünümü, boyu, yüzü, saçı, giyimi anlatılır.

*Kişiyi diğer insanlardan ayıran dış özellikleri, sıfatlar kullanılarak özgün bir şekilde anlatılır.

*Bu tür betimlemelerde kişinin tasviri yapılır.

Ör: “Su rengindeki gözleri kısılıyordu. Şapkasının altından fırlayan saçları dik dik ve dağınıktı.”

Ruhsal Portre:

*Kişilerin iç dünyasını anlatan betimleme yazılarına "ruhsal portre" denir.

*Ruhsal portrede şahsın, kişilik özellikleri, karakteri, duyguları, alışkanlıkları anlatılır.

*Ruhsal portrede, varlığı göz ile anlaşılan görsel ayrıntılar bulunmayabilir.

*Bu tür betimlemelerde kişinin tahlili yapılır.

Ör: "Cana yakın biri olduğu, sıcacık ses tonundan anlaşılırdı."

(alıntılar yapılmıştır.)

 


Yorumlar - Yorum Yaz
İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ